10 Mart 2011 Perşembe

Bir zamanlar İstanbul'da... Apokria Karnavalı

Apokria Karnavalı
İstanbullu Rumların 'Apokria' adını verdikleri ve her yıl, şubat ayından mart başına, üç hafta süren karnaval eğlenceleri, bir zamanlar, Tatavla ve Beyoğlu sokaklarını ayağa kaldırırdı. 
Popüler TARİH / Şubat 2003 / Devrim Çakır 

"Dünkü bahar güneşi karnaval eğlencelerine güç verdi. Akarca Yokuşu'ndan ve Kurtuluş Caddesi'nden binlerce insan Tatavla'ya aktı. Pangaltı Katolik Mezarlığı'ndan, Kurtuluş'taki Ayios Dimitrios Kilisesi'ne kadar, yol kalabalıktan geçilmiyordu. Eğlencenin merkezi her zamanki gibi Ararat Gazinosu civarıydı. Kilisenin önündeki meydan, oynanan kasap havaları ile panayır yerine dönerken; kilisenin duvarına dayanarak hatıra fotoğrafı çektirecek müşteri bekleyen seyyar fotoğrafçılar da iyi iş yaptılar."

Her yıl 'Büyük Perhiz'den ön­ce düzenlenen Tatavla Kar­navalı, 8 Mart 1938 tarihli 'Apoveymatini' gazetesinin sayfalarında böyle yer alır...

9 Mart 2011 Çarşamba

Paris Aşkın Şehri

Paris gezimizde Air France  ile uçtuk, her ne kadar milli havayolumuz olan THY için içimizde çok büyük sempati beslesek de maalesef sıklıkla maddiyat önce geliyor :)
En büyük sorun tabii ki nerede konaklayacağımız idi, internette uzun süren araştırmalarımız sonucunda bizce konaklanabilecek en iyi opsiyona ulaştık. Bu oteli Paris'e seyahat etmeyi planlayan herkese tavsiye ederim. Bulunduğu konum itibarı ile Champ Elyses e sadece 4-5 istasyon ve 15 dakika kadar kısa bir sürede ulaşabiliyorsunuz. 
Hotel Ibis sanıyorum en iyi opsiyonlardan birisi biz rezervasyonumuzu ve ödememizi internet sitesi aracılığı ile yaptık.
Gecelik konaklama için 7 gün ortalaması kahvaltı hariç ortalama gecelik €60 ödedik , ki bu Paris için iyi bir fiyat sayılabilir. Sabahları çay ve nescafe içmeyi sevdiğim için otelde konaklayacağım tüm durumlarda bir ısıtıcı ve fincan bulundurmayı tercih ederim. Bu şekilde dilerseniz kahvaltılık malzemelerinizi marketten alarak ekonomik ve kendi damak tadınıza uygun kahvaltı edebilirsiniz.

Otel ile ilgili diğer bir avantaj ise otelin bulunduğu ana cadde üzerindeki Türk restoranları, bu restoranlarda çok hesaplı (bol kepçe ve ucuz olduğundan yabancıların da tercih ettiği) yemekler yiyebilirsiniz. 

Bunun dışında önerebileceğim bir diğer konu ise ulaşım için haftalık metro biletlerinden almanız olacaktır, Disneyland ulaşımı dışında tüm ulaşımlarda kullanabilirsiniz ve benim tesbit edebildiğim en ekonomik kanal budur. Disneyland için metro hattı dışında tren ile ulaşım olduğundan farklı biletler kullanılıyor.  

Gezilebilecek yerler ve yorumlarım;

1) Louvre Müzesi: Bu bina 1200'lerde inşa edilmiş olup, ilk restorasyonu 16. yüzyılın ortalarında yapılmış ve Kraliyet Binası olarak hizmet vermeye hazır hale gelmiştir. 1793 yılında ise müzeye dönüştürülmüştür. Her gün binlerce insan müzeyi ziyaret etmektedir.  Müzede tablolar, heykeller ve antikaların yanı sıra Mona Lisa gibi ünlü eserler de görülebilir.
Burası ile ilgili bir tüyo ; ana giriş kapısı bir meydanın ortasında ve çok uzun kuyruklar söz konusu, ancak yolun nehre yakın tarafından aşağıda bir giriş kapısı daha var ki aynı bilet gişlerine sıra beklemeden ulaşıyor. Sadece bu bilgi sizi saatlerce beklemek külfetinden kurtaracaktır.
  
2) Eiffel Kulesi : Paris’in olmazsa olmazı kule, adını tasarımcısı Gustave Eiffel'den almıştır. Fransız İhtilali'nin bir sembolü olmuştur. Yüksekliği 320 m ( 1050 fit ) olan kule 1930'a kadar dünyanın en yüksek binasıydı.1980'lerde  'Büyük Projeler' kapsamında müzeye 21 m yüksekliğinde bir cam piramit eklenmiştir. Bu ekleme birçok ödül almıştır. Paris'in olmazsa olmazı, yanlış hatırlamıyorsam  2 kademeli çıkış için kişi başı €15 gibi bir ödeme gerekiyordu.
 
3) Notre Dame: Bu Katedral gotik mimari özellikleri taşımaktadır. 1163 yılında inşa edilmeye başlanmış ve 1345’te tamamlanmıştır. Katedral, birbirinden farklı üç kapıya sahiptir ve bu kapılardaki mimari güzellik dikkat çekicidir. Katedralin içinde çok büyük bir kilise orgu vardır. Kulelerinden Paris'i izlemek de ayrı bir keyiftir. Kulenin en tepesine çıkıp manzarayı izleyebilir ya da çevredeki kafelerden birine oturup keyif yapabilirsiniz.

4) Champs - Elysées: Dünyanın en güzel bulvarı olarak da geçer. 1950 m. uzunluğundadır. Burada fast-food restoranları, araba galerileri ve sinemaları bulabilirsiniz. Bu cadde, genelde insanların akşamüstü yürüyüşü yapmak ve lüks butiklerde alışveriş yapmak için geldiği yerlerdendir. Bu cadde üzerindeki kafelerden birisinde oturup bol köpüklü bir capucino içmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Gelen geçen insanları izlerken zamanın akışını hissedemiyorsunuz.
Bu bulvarın batıdaki son noktası Zafer Takı
(Arc deTriomphe)'dır. Bu tarihi yapının altında 1. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybetmiş askerlerin anıtı varmış. Ben gidip görmedim.

5) Sacre Coeur : Paris’in meşhur kiliselerinden biridir. Kutsanmış kalp anlamına gelir.  Çok yokuşlu bir tepede bulunur.  Montmarte’de bulunan bu tepeye ulaşabilmek için metrodan indikten sonra dik merdivenler çıkmanız gerekir. Kubbeleri nedeniyle camiye de benzetilen kilise, içindeki muhteşem freskler, vitraylar, heykel ve tablolarıyla ünlüdür.
Kilisenin yanındaki ara sokaklardan biraz daha yukarı gidildiğinde karşınıza Ressamlar Tepesi çıkar. Burası sanatını  icra etmek için dünyanın birçok yerinden gelen  ressamlarla doludur.. Karikatür veya portre çizenler var, fiyatlar pazarlığa tabi :)
Kulelere mutlaka çıkmanızı öneriyorum çünkü buradan süper bir manzara izleyebilirsiniz, katedralin yan tarafından cüz'i bir ücret karşılığı çıkılabiliyor ve üşenmeyin kesinlikle değer. 

6) Seine Nehri:  Paris’i güney ve kuzey olarak ikiye bölen nehirdir. 1991 yılında nehrin çevresi dünya mirası listesine alınmıştır. Kıyıları zarif parklarla doludur. Çevrede sayısız tarihi kalıntılar vardır, turistleri oldukça çeken bir bölgedir. Ayrıca her biri ayrı özellikler taşıyan köprüler de bu bölgede görülmeye değerdir. Kentte toplam 35 köprü bulunmaktadır.

7) Moulin Rouge: Kırmızı Değirmen anlamına gelen ünlü bir gece kulübü/kabare’dir. Pigalle semtinde bulunur. Dünyaca ünlüdür. Aynı isimli filmden sonra daha da ünlenmiştir. Elit erotik şovlar, orijinal eğlence programları ve danslarıyla pek çok turisti ağırlamaktadır. Moulin Rouge, ilginç bina tasarımıyla da pek çok benzer binaya öncülük etmiş, tarz oluşturmuştur. Bu anlamda, yaşayan bir müze gibidir.
Biz yılbaşı döneminde gittiğimiz için proğramlar pahalı idi, girmedik. Dolayısı ile ne kaçırdığımızı bilemiyoruz :)

8) Orsay Müzesi: Seine Nehri’nin solunda kalan eski tren garı’nın içinde yer alan bu müzede 1800’lü yıllara ait resimler, heykeller ve fotoğraflar yer almaktadır. Tren garı olan müze binası 1900 yılında tamamlanmıştır. 1939’dan sonra istasyonların uzun trenler için uygun olmamasından dolayı ulaşıma kapanmıştır ve 1977 yılında müze haline getirilmesine karar verilmiş, 1986’da müze haline gelmiştir. Lille caddesinde bulunan Orsay Müzesi, her yıl iki milyon insan tarafından ziyaret edilmektedir.


9) Euro Disney:  Avrupa’nın en büyük eğlence merkezlerinden biri olup, size bir masal dünyası sunan Euro Disney’de, Disney kahramanlarının geçit törenini izleyebilir, Frontierland’da bir maden trenine binip, köprülerden geçerek, eğlencenin doruklarına ulaşabilir, ardından Karayip Korsanlarını izleyebilirsiniz
Korku tünelleri, film gösterileri, animasyonlar, havai fişek gösterileri gibi birçok aktivite tüm masal kahramanları ile bir araya da gelerek değişik bir deneyim yaşayabilirsiniz. Akşamları ise her yaşa hitap eden 50 restoran, sinemalar, canlı şovlar, Disney karakterleri ile birlikte yemek yemek gibi ilginç atraksiyonlarla, Disney Dünyası yaşamınıza renk katar.
Sabah çok erken gitmenizi tavsiye ederim, çok fazla atraksiyon var ve süper bir eğlence, ancak çok kalabalık. Önceden sıraya girip randevu ile katılabileceğiniz etkinlikler var, bununla birlikte hiç beklemeden doğrudan katılabileceğiniz etkinliklerde bulunmakta. Tüm alanları ziyaret etmenizi, özellikle de trenle yapılan gezi, kapalı alanda 5d film stüdyosu, roller coaster ı kesinlikle ve kesinlikle tavsiye ediyorum.


10) Versay Sarayı: Avrupa'nın en büyük sarayı olan Versay Sarayı aslen bir saraylar ve köşkler topluluğudur. 1300 adet odası vardır. Bahçesi olağanüstü büyüktür. Sarayın iç dekorları inanılmaz güzelliktedir. En önemli dairesi 75 m uzunlukta olan ve 400 ayna ile kaplı olan Aynalı Galeri'dir. Savaş sonrası bir çok anlaşma bu salonda imzalanmıştır.

Sanal ziyaret için :
http://www.chateau-de-versailles.fr/orangerie/

ÜnalKaragöz, UnalKaragoz, Ünal Karagöz, Unal KARAGOZ, Ünal KARAGÖZ, Didem UYSAL KARAGÖZ, DidemUysalKaragöz,didem uysal karagoz,didem karagöz, didem uysal, DIDEM UYSAL KARAGOZ

Midilli Gezisi

2010 yılı içinde yaptığımız bu kısa gezi gerçekten çok zevkli ve dinlendirici oldu. Istanbul'dan otomobille yola çıkıp Ayvalığa varışımız öğlen saatlerini buldu. Feribot için yerimizi yoldan arayarak ayırtmıştık ve tabii ilk işimiz acenteden biletlerimizi almak ve aracımız için park yeri bulmak oldu. Feribotların kalktığı limanın hemen yanında bulunan açık otoparkın görevlisi ile cüz'i bir bedel karşılığı anlaştık. Güzel bir yemek yemek üzere feribot kalkış saatine kadar Ayvalık merkeze indik.
Yemekteki tercihimin restaurant menüsünde bulunmasına rağmen, etin hazırda olmaması ve kasaptan tedariki ayrıca daha önce hazırlanmamış olması nedeni ile biraz uzun bekletildim ve yemeğimin aşçı tarafından çeşitli açılardan fotoğraflanması da olaya ayrı bir renk kattı.
Liman alanına ulaştığımızda diğer yolcularda toplanmıştı. Gümrük işlemlerini kolayca hallettikten sonra feribot'a bindik. Havanın çok açık olması ve soğuk olmaması bize güvertede yolculuk şansı tanıdı. Çevredeki muhteşem manzarayı izleyerek Midilli gümrüğüne ulaştık. Çok kısa bir gümrük geçiş sonrası, kalacak yer işini halletmek üzere Gemi Acentasının ofisine gittik.  Kapı duvar, henüz kimse yok, bir yunanlı yanımıza yaklaştı ve acenta yetkililerinin bir saatten önce gelmeyeceğini eğer kalacak yer arıyorsak pansiyonu olduğunu söyledi. Nikos adındaki bu 50'li yaşlarda geveze arkadaşla, onun arabası ile pansiyona ulaştık. Çok güzel bir pansiyon olduğundan kalmaya karar verdik, anlaşmamız oda kahvaltı € 30  olmasına rağmen ertesi gün birer bardak çay ikramından başka bir şey olmadı. Nikos'a kahvaltıyı sorduğumda gerekli donanım olmadığından şu an için kahvaltı hizmeti veremediğini söyledi. Normalde bu tür işlere çok sinirlenirim ama nedense pek üstünde durmadım. 
Ada çok enteresan bir şekilde sessiz ve huzurlu bir atmosfer. Yemekler çok leziz. Genel olarak bizim gittiğimiz dönemde pek turist olmadığından belli lokantalar açıktı. Birinci gün gezerken adadaki kalenin arka tarafında sahilde yerli halkın gittiği yanyana 2 lokanta var, birisine girdik. Süper deniz mahsullerini ahtapot, kalamar,  balık, çeşitli mezeler ve bir ufak uzo ile  hallettik. Hesap ise €40 civarı bir şeydi.
Maalesef bizim gittiğimiz dönemde tavernalar açık değildi, sirtaki yapamadık.
Bir gün araç kiralayarak (€30) ada gezisi yaptık, gidecek olanlara mutlaka tavsiye ederim.
Didem Uysal KARAGÖZ & Ünal KARAGÖZ