Apokria Karnavalı
İstanbullu Rumların 'Apokria' adını verdikleri ve her yıl, şubat ayından mart başına, üç hafta süren karnaval eğlenceleri, bir zamanlar, Tatavla ve Beyoğlu sokaklarını ayağa kaldırırdı.
Popüler TARİH / Şubat 2003 / Devrim Çakır
"Dünkü bahar güneşi karnaval eğlencelerine güç verdi. Akarca Yokuşu'ndan ve Kurtuluş Caddesi'nden binlerce insan Tatavla'ya aktı. Pangaltı Katolik Mezarlığı'ndan, Kurtuluş'taki Ayios Dimitrios Kilisesi'ne kadar, yol kalabalıktan geçilmiyordu. Eğlencenin merkezi her zamanki gibi Ararat Gazinosu civarıydı. Kilisenin önündeki meydan, oynanan kasap havaları ile panayır yerine dönerken; kilisenin duvarına dayanarak hatıra fotoğrafı çektirecek müşteri bekleyen seyyar fotoğrafçılar da iyi iş yaptılar."
Her yıl 'Büyük Perhiz'den önce düzenlenen Tatavla Karnavalı, 8 Mart 1938 tarihli 'Apoveymatini' gazetesinin sayfalarında böyle yer alır...
İstanbullu Rumların çok sevdiği karnaval eğlencelerinin sahnesi, genellikle Galata ve Pera semtleridir. Buna rağmen, İkinci Dünya Savaşı yıllarına dek, İstanbul'da 'karnaval' denilince akla ilk gelen yer, Tatavla (bugünkü Kurtuluş) olmuştur. Yani Tatavla semtinin asıl şöhreti, geleneksel karnaval eğlencelerinden gelir.
İstanbullu Rumların 'Apokria' adını verdikleri ve üç hafta süren karnaval eğlenceleri, değişken takvime göre, Şubat sonu veya Mart başında çeşitli eğlencelerle kutlanır; bu eğlenceler, mutlaka pazartesi gününe rastlayan 'Kathara Deftera' günü doruğuna ulaşır ve son bulur.
İstanbulluların 'Baklahorani' günü de dedikleri, bu günden sonra, kentin Rum halkı evlerine kapanır, zamanı perhiz ve ibadetle geçirerek Büyük Paskalya Yortusu'nun gelmesini bekler.
Masum bir eğlence mi?
Türkler, artık belli bir yaşa ulaşmış İstanbulluların bile belleklerinden yavaş yavaş silinmekte olan 'Apokria' karnavallarını pek fazla yaşamamış ve bu 'cümbüşe' uzak durmuşsalar da, yanı başlarında sürüp giden 'eğlencelere, alaylara ve tuhaflıklara' pek de kayıtsız kalmamışlardır.
Karnaval eğlenceleri, kimilerine göre, halkın yılın birkaç günü biraz taşkınlık yaparak rahatlamasını sağlayan masum bir eğlence; kimilerine göre ise dini ve toplumsal kuralları hiçe sayan bir 'felaket' idi! Nitekim, Karamanlı yazar Evangelinos Misailidis, bu 'taşkınlık dolu günleri' şöyle yorumluyordu:
"Bu tür eğlencelere ibret almak için hayatta bir kere gidilmeli, ancak tekrarından ahlaki ve toplumsal açıdan sakınılmalıdır. Gençler veya kırkından sonra azanlar, çeşitli kılıklara girerek, yüzlerine maskeler takarak eğlencelere katılırlar. Herkes maskeli olduğu için tanınmadan kaçamak yapmak isteyenler için bulunmaz bir fırsattır."
Yine de 'Kathara Deftera' günü, Tatavla halkı kadar, İstanbul'un diğer semtlerinden akın akın gelen Rumlar da Ararat, Panorama, Akropolis, Paris, Lemonia gibi meyhane ve gazinolarda gönüllerince eğlenirler; boy boy, renk renk maskeleriyle, karnaval kıyafetleriyle, laternaların eşliğinde, güle oynaya Dolapdere'den Akarca Yokuşu yoluyla Tatavla'ya tırmanırlardı...
Alus'un kaleminden
Bir İstanbul âşığı olan yazar Sermet Muhtar Alus; eserlerinde, Cumhuriyet sonrası çok hızlı bir değişim geçiren bu kentin insanlarını, cadde ve sokaklarını, köşk ve yalılarını, mesire ve bayram yerlerini, geleneklerini ve eğlencelerini anlatmış; İstanbul'daki 'gündelik hayatı' yazılarında ölümsüzleştirmişti.
Alus, 50'li yıllara ait bir derginin sayfaları arasında unutulmuş 'Apukurya' başlıklı yazısında da (Resimli Tarih Mecmuası, Sayı 72, Aralık 1955), bu 'gündelik hayat' kayıtlarına bir yenisi daha ekler; bir zamanlar, Tatavla ve Beyoğlu'nu 'sallayan' karnavalları, renkli bir üslupla bizlere aktarır...
O günleri,
"Karnaval mevsimi girdi mi Beyoğlu çalkalanıp durur, maskaralar ortalıkta dolaşır, geceleri Cadde-i Kebir'den sokaklara taşarlardı"
diye dillendiren Aius, "Apukurya, doğrusu 'Apokriya..." diyerek başlattığı yazısını şöyle sürdürür:
"Karnaval, Romalılar devrinden kalma imiş; Hıristiyanlığın zuhurundan sonra Noel bayramı ile beraber yapılırmış; bilhassa İtalya'da alıp yürümüş. Venedik'inkiler adlı şanlıdır. Fransa'da XV. Louis'nin tahta çıktığı 1715 senesinde, Paris Operası'nda maskeli ve gayet şaşaalı balolar verilmeye başlanmış. Bugün de Nice'inkiler mevcut ve meşhur..."
Alus daha sonra lafı İstanbul'a getirip, Rumların 'Apukurya' zamanı neler yaptıklarına anlatır:
"Rumların Apukuryası üç hafta sürüyor. Birinci haftasında 'Tirini' yani peynirliyi, ikinci haftasında 'Kreatini' yani etliyi geçtikten sonra 'İstiridye' panayırı olunca perhize giriyorlar; kırk gün sonra da büyük Paskalya..."
Bonmarşe'nin vitrinleri
"Karnavalın yaklaşması en evvel mahut 'Bonmarşe'den" belli olur Alus'a göre... Bugünün büyük alışveriş merkezlerinin eski versiyonu diyebileceğimiz 'bonmarşe'lerin vitrinleri ve duvarları, 'Apukurya' zamanından günler önce, boydan boya 'maskareta'larla, yani maskelerle kaplanır:
"Bizlerin 'yüzlük' veya 'maskareta', Rumların 'muçuna' dedikleri bu kağıttan nesnelerin çeşit çeşidi, renk rengi, boy boyu; inek, keçi, kuş yüzlüleri; pamuk ipliğinden, ince telden örmeleri ve başka da teferruat: İğreti saçlar, bıyıklar, sakallar, mukavva külahlar, şapkalar, borular..."
'Apukurya' zamanı, başka semtlerde de, maskara kıyafetlerine özenenler, Alus'un deyimiyle 'maskaromenos olmaya yeltenenler' bulunsa da, bu işin asıl erbabı, 'Beyoğlu Yakalılar'dır. 'Beyoğlu Yakası'nın berber kalfaları, meyhane miçoları, 'modistra' çırağı kızlar ve çocuklar, karnaval günleri ekseriyetle gündüzün görünürler. 'Daniskalar' ise, gece meydana çıkar; 'bilhassa saat epey ilerledikten' sonra...
'Daniskalar', yani o zamanın 'kötü şöhretli sokaklarının, hafif meşrep dilberleri', 'Kathara Deftera' günü Tatavla'ya gelirken, diğer kadınlardan kendilerini ayırmak için özel kıyafetler giymek zorundadırlar. Üzerlerinde genellikle kadife tayyör, kısa kadife pantolon, aynı kumaştan yapılmış sim ve sırma işli denizci şapkaları ve siyah ipek çorap bulunur. Yüzlerini, mutlaka kadife ve ipekten yapılmış bir maske süsler...
Laternacının peşinde...
Büyük Perhiz'den önceki Baklahorani günü gelince, İstanbul'un her köşesinden gelen Rumlar, şarkılar, türküler söyleyerek Tatavla'da toplanır. Genç kız grupları şarkılar söylerken, Tatavla'nın delikanlıları, o zamanların çok sevilen müzik aleti laterna eşliğinde, 'sirto' ve 'kasapiko' gibi, İstanbul Rumlarına has dans ve oyunlar sergiler. Laternalardan, o zamanların moda şarkılarının neşeli nameleri işitilir:
'Karoçeri Trava, na pame sta Tatavla / Posa Talira yirevis, ya na pas ke na mas feris!'
Çek arabacı Tatavla'ya gidelim / Bizi oraya götürüp getirmek için kaç beşlik istersin!
Sermet Muhtar da, 'Apukurya' zamanının laternacılarına ve diğer çalgıcılarına değinir yazısında... Tatavla'ya toplanan kalabalığın, Beyoğlu'nda ortalığı nasıl toza dumana kattığını, bakın nasıl anlatır:
"Sökün eden bir kafilenin en önünde güldür güldür laterina; arkasında sipsivri bir külah giymiş, yüzünü una, yanaklarını galibederdaya, kaşlarını, bıyıklarını karaya bulamış; ceketini ters giymiş, ceplerinin içi dışarıda bir palyaço, türlü şaklabanlıklarda... Peşinde erkekli, kadınlı, soytarı kılıklılar..."
"Saymakla tükenmeyen bu kafileler caddeleri, sokakları dört dönsünler, kar yağa dursun, çivi kesiversin, kimin umurunda. Hepsi kafayı çekmiş, vapur gibi olmuş... Bu soğukta içki tutar mı, uçtu gitti. Bereket ki boyuna maya tazelenmede..."
Odeon'da maskeli balo
Beyoğlu sokaklarının altını üstüne getiren; laternalarla, mandolinlerle ve 'kitaralarla' ortalığı inleten kalabalıklar, gece iyice ilerledikten ve 'kurtlar döküldükten' sonra soluğu, Odeon'daki maskeli baloda alır. Alus, bu baloları sınıflandırırken,
"O zamanlar en lüks balolar Pera Palas'ta, kibarcaları Tepebaşı kışlık tiyatrosunda, harcı alem ve civcivlisi de Odeon'da olurdu"
diyor.
İtalyan mimar G. B. Barborini tarafından 1875'te inşa edilen, ilk adı 'Varyete Tiyatrosu' olan ve zaman içinde Eldora, Verdi, Odeon adlarını alan bu yapı, daha sonra Eclair (Ekler) adıyla sinemaya dönüştürülmüş; en son da 'Lüks Sineması' adıyla faaliyet göstermişti.
Tatavla'daki 'Ayo Tanas' ve 'Ayo Lefteri' kiliselerinin önündeki sahada kutlanacak olan 'İstiridye Panayırı'ndan bir gece önce, Odeon'da, 'iğne at, yere düşmez' diyor Sermet Muhtar... Ve bu 'civcivli' mekanı bize şöyle anlatıyor:
"Parterin koltuklan, sırtları yok; sahnenin perdesi kalkık; masalar, sandalyeler dizili; orkestra yerinde; localar yükünü almış... Kara kışta sıcaktan börten börtene, havasızlıktan bunalan bunalana; toz dumandan göz gözü görmüyor. Tefarik lavantası, Kaloderma pudrası, ispirtolu nefes, sası sası ter, ekşi ekşi ayak kokuları birbirine karışıyor... Polka, mazurka, vals, kadri!, hora gırla; localardan serpantinler, konfetiler boca... Patırtı, gürültü, çığlık; kenarlarda, koridorlarda kovalamacalar..."
Bu kadar coşkulu eğlencelerin sonunda, 'çingar da eksik değil' tabii...
"Müşteriler kör kütük ya" diyor Alus, "Yoktan yere bir maraza çıkıverir, sürahiler, karafakiler, bira bardaktan havalanıp şangır şungur lambaları, camları aşağı alırlar... Akabinde de, haydi Galatasaray Karakolu'na!.."
Balo, sokaklara taşıyor
Balo faslı bittikten sonra, dönüş yolundaki kalabalık, yine önde laternalar, zurna ve çifte naralarla, Tarlabaşı'na, Tiyatro Sokağı'na ve Balıkpazarı'na uğruyor. Burada da, meyhane garsonlarının sundukları rakıları içen neşeli topluluk, sabaha karşı evlerine dağılıyor...
Ertesi gün, Tatavla'da 'İstiridye Panayırı' var... Alus'a göre, burada da "akşama kadar içki, çalgı, ahenk, oyun, keyif, cümbüş" var...
Savaş yılları gelince...
Tatavla'nın 'Apokria'sı, Birinci Dünya Savaşı'na kadar bütün hızıyla sürer; savaş yıllarındaki duraklamasından sonra, Mütareke ve İşgal dönemlerinde, (1918-1923) iyice 'çılgın' bir tempoya bürünür. Cumhuriyet'ten sonra İstanbul Rumlarının bu sokak eğlenceleri pek hoş karşılanmasa da yine anlayışlı bir tutum içinde, İkinci Dünya Savaşı yıllarına dek sürer.
Tüm dünyayı derinden etkileyen savaş yılları, Tatavla ve Beyoğlu'nun 'Apokria' geleneğini de sarsar. Savaş yıllarının karartma geceleri, asker sevkiyatı ve 'Varlık Vergisi' günlerinin atmosferi içinde, sokaklara sığmayan bu eğlenceler, gazino ve meyhanelerin içlerine çekilir.
Günümüzde, İstanbul'daki Rum cemaati bu eski geleneği, bazı tavernalarda toplanıp eğlenerek sürdürmeye çalışır.
Hazırlayanlar : merakediyorum grubu üyeleri merakediyorum@googlegroups.com
Kaynak : Popüler Tarih Dergisi / Şubat 2003 / Devrim ÇAKIR "Apokria Karnavalı" başlıklı yazıdan alınmıştır. Resim ve başlıklar yazıya eklenmiştir.
Yazının yayınlandığı
Popüler Tarih Şubat 2003 sayısını aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.
PDF (resim olarak taranmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder