21 Haziran 2012 Perşembe

Acil Numaralar

YANGIN IHBAR 110
SIHHI IMDAT 112
ALO DOKTORUM YANIMDA 113
BILINMEYEN NUMARALAR DANISMA (TENZILSIZ).. 11811
POSTA KODU DANISMA 119
ARIZA IHBAR 121
KABLO TV ARIZA 126
ÇAGRI (TENZILSIZ) 133
FONO TEL 141
ALO ZABITA 153
POLIS IMDAT 155
JANDARMA IMDAT 156
ALO SAHIL GÜVENLIK 158
TELEKOM BORÇ SORMA 163
KODLU ARAMA 168
ALO POST 169
ALO TURIZM BILGI 170
UYUSTURUCU BILGI 171
ALO TAEK (Türkiye Atom Enerji Kurumu) 172
ALO IZCI KAN BILGI MERKEZI 173
ALO EMNIYET DANISMA 174
ALO TÜKETICI 175
ALO GÜRÜLTÜ 176
ORMAN YANGINI IHBAR 177
ALO VALILIK 179
IS VE ISÇI BULMA 180
ÇEVRE BILGI 181
RUHSAL BUNALIM DANISMA 182
KADIN VE SOSYAL HIZMETLER 183
SAGLIK DANISMA 184
SU ARIZA 185
ELEKTRIK ARIZA 186
GAZ ARIZA 187
CENAZE HIZMETLERI 188
VERGI DANISMA 189

15 Mayıs 2012 Salı

İnternet efsaneleri

Dün bir mail aldım, gönderen kişi emekli bir general, araştırmacı yazar ve ekonomi yüksek lisansı yapmış birisidir. Hal böyle olunca mailin içeriğinin doğruluğuna inanmak daha kolay olabiliyor. Ben genelde internet üzerinden bana mail ile ulaşan ve özellikle "forward" şeklinde gelmiş maillerin içeriğine hep şüphe ile bakarım. Tabii insan güzel ve kolay uygulanabilir bilgilere sahipp olursa mutlu oluyor ve inanmak istiyor. İnsanların bu özelliğini bilen bazı muzip insanlar üşenmiyorlar ve bu tür ingilizce "hoax" adı verilen türkçesi ise uydurma mailler göndererek insanlarla dalga geçiyorlar.

Mailin başlığı şöyle;
ÇAĞIN VEBASI İLE İLGİLİ İLGİNÇ AÇIKLAMALAR
içeriğinde kanserle ilgili John Hopkins üniversitesinin itiraflarda bulunduğundan söz ediliyor ve neredeyse tamamı yalan yanlış bilgiler veriliyor.
Okuduğunuzda amanin dedim ne kadar enteresan, sonrasında şüphe duydum ve üniversitenin sitesine baktım ve bir de ne göreyim adamlar bu mail ile ilgili bir yalanlama yazmak zorunda kalmışlar :) http://www.hopkinsmedicine.org/kimmel_cancer_center/news_events/featured/cancer_update_email_it_is_a_hoax.html okuduğumda bana ulaşan mailin tamamıyla uydurma olduğu anlaşılıyor. Bu mailin yalan yanlış bilgilerle dolu olduğunu ve uydurma olduğunu herkese duyurun demişler. Şimdi Türkiye'mizde maalesef bir çok insan ingilizce bilmiyor, genel olarak bizim coğrafyamızdaki insanlar her duyduğuna araştırmadan inanma eğilimindedir.Her bilgiyi hap olarak edinme kolaycılığı tüm ortadoğu toplumlarında olduğu gibi biz Türk'lerde de vardır. Gelen mailin kopyasını da aşağıya koyuyorum en azından size gelirse asla inanmayın.

John Hopkins Hospital Nihayet itiraf etmişler


Nihayet itiraf etmişler, kemoterapi,radyoterapi ve cerrahi müdahale kanseri yenemiyor

JOHN HOPKINS HASTANESİ'NDEN
 1) Herkesin vücudunda kanser hücreleri vardır. Bu kanser hücreleri birkaç milyara kadar çoğalmadıkça standart testlerde görülmezler. Doktorlar kanser hastalarına tedaviden sonra vücutlarında artık kanser hücresi kalmadığını söyledikleri zaman, bu yalnızca kanser hücrelerinin testlerle saptanamayacak düzeyde olduğu anlamına gelir.
2) Bir kişinin hayatı boyunca 6 ile 10 kez kanser hücreleri oluşabilir.
3) Kişinin bağışıklık sistemi güçlü olduğu zaman kanser hücreleri yok edilir ve çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur.
> 4) Bir kişide kanser olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğuna işaret eder. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ve yaşam tarzı faktörlerine bağlı olabilir.
> 5) Çoklu beslenme eksiklini yenebilmek için diyeti değiştirmek ve ek takviye almak bağışıklık sistemini güçlendirir.
> 6) Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim sisteminde v.s.'deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.'de organ tahribatına yol açar.
> 7) Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve organları da yakar, yaralar ve zarar verir.
> 8) Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına yol açmaz.
> 9) Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehlikeye düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer.
> 10) Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir.
> 11) Kanser hücreleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak için ihtiyaçları olan gıdalardan yoksun ve aç bırakmaktır. 

> KANSER HÜCRELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER:
>
a- Şeker kanser besleyicidir. Şekeri kesilerek kanser hücrelerinin önemli bir gıdası kesilmiş olur. NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam ile yapılırlar.. Daha iyi bir tatlandırıcı Manuka balı veya molastır, ama az miktarda alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır. Daha iyi bir seçenek Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur.
> b- Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden olur. Kanser mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü tüketilerek kanser hücreleri aç bırakılabilir.
> c- Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve sığır eti veya domuz eti yerine bol balık ve az tavuk eti yemek en iyisidir. Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur.
> d- %80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20 de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler. Sağlıklı hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, taze sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin veya suyunu için ve günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40o C'de yok olurlar..
> e- Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. Yeşil çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri v! ardır. Bilinen toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu yerine arıtılmış veya filtrelenmiş su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır.
> 12) Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister.. Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine neden olur.
> 13) Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmelerini sağlar.
> 14) Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı olur. E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı, istenmeyen veya ihtiyaç olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan, apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir.
> 15) Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, affetmezlik ve acı bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar. Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin.
> 16) Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. Günlük egzersizler ve derin nefes alma hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir yöntemdir. 

> JOHN HOPKINS HASTANESİ'NDEN KANSER GÜNCELLEMESİ
>
1) Mikrodalga fırına plastik kap koymayınız.
> 2)Dondurucuya su şişesi koymayınız..
>
3)Mikro dalga fırınına plastik ambalaj koymayınız.
> 4)John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadı r. Dioksin kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır. Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin salınmasına neden olur.
>
Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı. Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalgaya koyarak ısıtma ve pişirmenin ne kadar vahim sonuçlara sebebiyet verdiğini anlattı.
> Lütfen bu makaleyi hayatınızda sizin için önemli olan herkese gönderin.



10 Mayıs 2012 Perşembe

10 - 16 Mayıs Engelliler Haftası

Engellilerin sorunlarına eğilmek ve onları hatırlamak adına ülkemizde lokal olarak çeşitli etkinliklerle kutlanan hafta. Bu vesileyle radyo ve televizyonlarda en azından bir hafta süre ile engelliler konu edilecek ve onların sorunlarına dikkat çekilecek. Engellileri ve ailelerini tam olarak anlayabilmek, engeli olmayan ve yakın çevresinde engelli bir tanıdığı olmayan birisi için zor. Didem'in ayağının kırılarak alçıya alındığı süreçte bu konuda algılarım biraz daha açıldı ve çevremize daha değişik bir gözle bakmaya başladık. Ayağı alçıda geçirdiği süre içerisinde koltuk değnekleri ile yürümeye çalışırken yaşadığımız muhitin bu konuda ne kadar kötü dizayn edildiğini net bir şekilde tecrübe ettik. Diğer belediyeleri bilmem ama Bahçelievler belediyesi bu konuda kesinlikle sınıfta kalmıştır. Caddelerdeki kaldırımlarda yani yayanın yürümesi gereken yolun ortasında ağaç mı istersiniz, tekerlekli sandalyenin hareket alanı üzerinde ağaç koruma betonları mı yada tekerlekli sandalye için yapılmış kaldırım kenarlarının abuk açıları mı dersiniz. Saymakla bitmeyecek eksiklikler ve aksaklıklar!! Ben bu yolları engellilere uygun şekilde düzenleme adına bu işin nasıl olup da bu kadar kötü yapıldığını hep düşündüm ama bulamamıştım.
Bugün konu ile ilgili bir radyo programından öğrendim ki bu kaldırımların denetlenmesinden sorumlu mimarlar gerekli eğitimi almamışlar. Bundan böyle eğitim programlarına dahil edilmiş, önümüzdeki yıllarda bu konuda gerekli bilgilerle donatılmış mimarlar mezun olduğunda durumumuz biraz daha düzelecekmiş.
Bu konuda çalışan ve geniş bilgi alınabilecek kurumlarımız  http://www.aile.gov.tr/ ve  http://www.ozurluveyasli.gov.tr  2012 Temmuz engellilerin kolay erişimi için belediyelerce yapılacak düzenlemelerin tamamlanması için son tarihmiş ve bu yasal bir gereklilik, bu da şu manaya geliyormuş; eğer engelli birisi gerekli düzenlemelerin tamamlanmadığı konusunda ilgili mercilerde yasal girişimde bulunur ise
( yada bu konuda çalışan dernekler) belediyelerin bu aksaklığı derhal gidermeleri gerekiyormuş. Umarım her konuda olduğu gibi bu konuda da pratikte sınıfta kalmayız.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

au revoir Sarko :)

Fransa'da bugün ikinci turu gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandıktan yüzde 52 oyla François Hollande çıktı.

3 Mayıs 2012 Perşembe

Doktora şiddet

Son günlerde sürekli gündemde olan doktorlara karşı şiddet konusunda artık bir takım önlemlerin alınması gerekiyor. Bu konu çok hassas bir konu bence, doktorların mesleki olarak uzman seviyesine gelene kadar okumaları gereken süre hiç kesintisiz olsa 20 yıl, yani bir doktorun uzmanlık edinebilmesi için geleceği yaş yaklaşık 30 yaş veya üstü olabiliyor. Bu doktorlar Türkiye genelinde 1,5 milyon öğrencinin girdiği sınavda %0,5' lik bölüme girip tıp fakültesi kazanıyorlar. Toplamda 7000 civarı öğrenci alınıyor, daha sonrasında yapılan uzmanlık seçiminde ise daha da başarılı olanlar seçilerek uzman olabilme şansını yakalıyor. Bu perspektiften bakıldığında bu insanların diğer insanların çoğundan çok daha zor eğitim süreci yaşadıklarını görebiliriz. Bu insanlar seçmece insanlardır. Doktorların bir takım kendini bilmez cahil, eğitimsiz ve esasında aciz olan kendilerini ancak şiddet ile ifade edebilen sosyopatların karşısında bırakmak devletimizin ve kurumlarımızın bir ayıbıdır. Acilen düzeltilmesi gereken durumlardan birisidir.
Toplumumuzdaki bu tür sorunların acil düzenlemelerle giderilmesi gerekiyor;

  • Kadına karşı şiddet
  • Çocuk yaşta evlendirilen kızlar
  • Hayvanlara karşı uygulanan şiddet
  • Trafik terörü
Dikkat edilirse bu şiddet eğilimindeki kuduz hayvan seviyesindeki mahlukların acil olarak ıslah edilmesi gerekmektedir. Modern ve medeni bir toplum olabilmemiz için öncelikler arasındadır. Çözüm için neler yapılabileceği düşünüldüğünde, karşınızdaki yaratıkların sadece 2 ayaklı olması ve ihtiyaçlarını bildirebilmek için konuşabilmesi dışında "insan olma" vasfını taşımadığı düşünülerek ağır cezalar uygulamak suretiyle cezalandırmak ve böylece doğruyu öğretmek gerekir.
Eğer yeteri kadar ağır cezalar verilirse, her ne kadar beyinsiz olsalar da hapis hayatı yaşamak istemeyeceklerini düşünüyorum. Birde bu türden insanları engelleyebilmek için tüm araç sürücülerine düzenli psiko teknik testler uygulanmalıdır. Böylece ruh hastalarını, sosyal bozukluğu olanları daha kolay belirleyebiliriz.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Heidelberg Strasbourg genel değerlendirmeler

Yazı yazmak gerçekten zor bir şey, insan çabucak sıkılabiliyor. Diğer taraftan geziye ilişkin notları sıcağı sıcağına yazmazsanız unutuyorsunuz. Gittiğimiz yer Stuttgart yakınlarındaki Tübingen ilçesine bağlı Rottenburg am Neckar köyü. Neckar köyün içinden geçen ırmağın adı, bu ırmak buradan devamla Hollandaya kadar gidiyormuş. Almanya'da köyler pek bizim ülkemizdeki köylere benzemiyor, açıkcası çok gelişmiş. Her köyün kendi içinde işlerini organize eden bir yönetimi var, bu yönetimler köyü yerleşim alanı, endüstriyel alan ve tarım alanı olarak bölümlere ayırmış ve bu alanların dışında arazi şahsa ait olsa bile hareket özgürlüğü sınırlı. Her köyün yönetimi köylerine yatırım çekebilmek için fabrikalara arazi tahsisinden bir takım vergisel kolaylıklar sübvansiyonlar sağlamaya kadar geniş manevra alanına sahipler.

Köyün içinde ses yok gibi bir durum var ama tahminimce 20000 civarında bir nüfus var, yani orta halli bir anadolu ilçesinden büyük. Her taraf yemyeşil, araçlar kesinlikle korna çalmıyor, sokaklar pırıl pırıl temiz, insanlar kibar, yürüme yolları, bisiklet yolları düzenlenmiş. 15 dakikalık bir yürüyüşle şehirden yeşile çıkabiliyorsunuz. Tarihi doku korunmaya çalışılmış, her ne kadar 2.dünya savaşında her yer yerle bir olsada yeniden bir medeniyet yaratılmış. Almanlar gerçekten çok başarılı bir millet,, süper yaşam alanları yaratmışlar, Avrupa'da bir çok ülkeyi gezdim bana Almanya yaşam kalitesi anlamında çok ötede olduğunu hissettirdi.

Kabataslak bir gezi proğramı yaptığımız için ve fazlada kendimizi sıkıştırmak istemediğimizden gevşek bir zamanlama yaptık. Gezi proğramımızda bir gün Heidelberg için, bir gün Kara Ormanlar, bir gün Strasbourg için düşünmüştük, İsviçre'de planlarda vardı ama maalesef gerçekleştiremedik.
Kara Ormanlar
Kara ormanlar Rottenburg'dan arabayla yaklaşık 2 saatlik mesafede, temiz ve manzaralı bir yol güzergahı üzerinden önce bölgede bulunan cam fabrikasına kısa bir ziyaret yaptık. Cam üretimini halka açık bir şekilde yapıyorlar, çocuklar hem olayı izliyor hemde usulen üfledikleri vazoları hatıra olarak satın alıyorlar. Sonrasında Kara Ormanlar bölgesine ulaştık ve müze tarzındaki alana giriş yaptık. Burası eskiden bu bölgede yaşayan innsanların yaşam alanlarını açık bir müze halinde sergilemek için kurulmuş. Orijinal binalar taşınarak bu alanda toplanmış. Değirmenler, ahırlar, metal işleri yapılan esi atölyeler ... Bu bölge doğal güzellikleri ile görülmeye değer bir yer, olaki giderseniz çok değişik bir bitki çorbaları var mutlaka denemenizi öneririm. Birde meyvelerden yapılmış değişik bir içkileri var. Bir de tabii bölgenin en ünlü ürünü Kara Orman pastası olarak isimlendirilen özel bir pasta, oradaki meyveler kullanılarak yapılıyormuş, deneyin çok güzeldi.



Bir günlüğüne Didem'in kuzenini ziyaret için Heidelberg'e gittik, çok güzel bir şehir ve hoş bir mimariye sahip. Tepede bir kalesi var, yürüyerek çıkıp fünikülerle indik. Yukarıdan panaromik şehir manzarası izleyebilirsiniz. Akşam yemeğini Musti'nin staj yapytığı otelden bir arkadaşının ağbisinin aşçılık yaptığı şehir merkezinden uzak bir yerde yedik. Bayan garsonumuz Türk'tü, bu kadar lokal bir yerde :) Orada garsonun tavsiyesi ile Didem'le birlikte ortak balık çorbası içtik, Didem balık çorbası fikrine önce burun kıvırdı ve ben sadece bir iki kaşık tadarım dedi ama sonrasında yarısını götürdü, bu hayatımızda yediğimiz en güzel balık çorbasıydı.




Diğer bir günde Strasbourg'a gittik, izlediğimiz rota ormanlık alandan ve dağlardan geçerek aşağılara indiği için çok güzel manzaraya sahipti. Aşağıdaki alanda genelde yaşlıların gelip kaplıca tedavisi yaptırdığı bir köy var, adı aklıma gelmiyor.Kaplıca bölgesinde su içmek için çeşmeler yapılmış, biraz suyundan içtim :) Orada bulunan bir otelin kafeteryasında da birer kahve ve yöreye mahsus pastalardan yedik. Pasta konusu Didem'in amcası için çok önemli, her gün mutlaka en az bir kere yemek istiyor.
Strasbourg
Kaplıcalar Bölgesi
Almanya'dan Fransa'ya bir köprü üzerinden geçiyorsunuz ve yaşam dil herşey değişiyor. Strasbourg'a geçer geçmez yaşam karmaşıklaştı diyebilirim, bulduğumuz ilk müsait alana aracımızı park ettik. 2 satlik ödememizi yaptık ve şehir içine daldık. Çok güzel bir yer, turist kaynıyor,insanlar cıvıl cıvıl. Hemen katedralin bulunduğu alana ulaştık, bir kafede nefeslenip oraya mahsus ve meşhur olan tuhaf pırasaya benzeyen bir bitkiden yapılan pastadan yedik. Sonrasında kısa bir katedral turu yaptık ve şöylece katedralin etrafından bir yürüyüşle Doris ve Mustafa ile buluştuk. Hemen biletini önceden aldığımız nehir turu için teknedeki yerimizi aldık. Strasbourg'a giderseniz nehir turunu mutlaka yapmalısınız. Tur yaklaşık bir saat kadar sürüyor, çeşitli dillerde anlatım kulaklıklarda mevcut. Türkçe yoktu :) Her neyse şehrin görülebilecek yerlerini saraylar, müzeler, parklar, okullar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi v.b gördük. üniversitelerde 40 bin öğrenci olduğunu kulaklık rehberden duydum ve böylece kentteki yoğun genç nüfusunun sebebi anlaşılmış oldu. Sonrasında turistik eski şehir gibi görülen bölgeye nehir boyunca yürüyerek ulaştık, şaşılacak bir şey burada da çok Türk var :) Turistik bölgede Doris ve Mustafa tarafından daha önceden bilinen bir restauranta daldık. Fiyatları ve meüleri incelediğimizde en makul sayılabilirdi. Çok güzel bir akşam yemeği yedik, ben yediğim ördekten çok memnun kaldım. Her zamanki gibi az pişmişti ama olsun :) Strasbourg'ta bir gün kesinlikle yeterli değil..Dönüş yolunda biz uyuyarak yolu tamamladık, eve varışımızgece yarısıydı.

Yeğenim Elif'in tavsiyesi ile bir günlüğüne Didem'le ikimiz Stuttgart hayvanat bahçesine gittik. Rottenburg'tan öğlen saatleri gibi trene bindik, Stuttgart'a kadar gidiş geliş €56 ödedik. Bence bir saatlik yol için bayağı pahalı. Stuttgart'ta bileti yanlış aldığımız için şehir merkezinde indik. Neyse oradan tramvaya binip Wilhelma'ya gideceğiz. Wilhelma hayvanat bahçesinin adı. Didem her ne kadar kahvaltıdan kalkalı 1 saat olduysa da acıktı, tren istasyonundan sandwich almaya önerdi bense istemedim, dışarıya çıktık tramvaya yürürken bir dönerci gördük ve daldık. Almanya'da sizin Türk olmanız diğer Türklere garip gelmiyor çok sıradan, o kadar çok Türk var ki..Neyse siparişimizi verdik ve makinalar tarafından kesilen pastırma kıvamındaki dönerimiz yedik. Kasadaki arkadaş Türkiye'den turist olarak geldiğimizi anladığından bize
20 cent indirim yaptı. O kadar enteresan ki, çok zaman Türk'lerde birbiriyle Almanca konuşuyor ve diğerinin Türk olduğunu anlamıyor. O kadar yani..Neyse tramvay istasyonu yemek yediğimiz yerin karşısı, geçtik bilet alacağız ama bilet gişesi yok.Sadece makinelerden alabiliyorsun, İngilizce menü var ama gideceğin yerin numarasını kodla diyor, bizim gideceğimiz yer listede görünmüyor. Ne yapsak ne etsek derken Alman bir adam geldi, ingilizce dedim ki biz Wilhelma'ya gideceğiz arakdaş ingilizce bilmiyor ama almanca tamam gibi bişey dedi ve bizim biletleri aldı :) Hayvanat bahçesine ulaştığımızda saat 13:00 civarıydı galiba, o akşam için Doris bizim onurumuza yemek yapacak ve arkadaşlarını da çağırdı, yani erken dönmeliyiz..Hayvanat bahçesi kişi başı €12.- ama gerçekten aldığı parayı hakettiğini düşünüyorum. Keşke bizde de böyle bir hayvanat bahçesi olsa, dünyanın her tarafından her türlü mahlukatı toplamışlar, neredeyse yok yok, aklıma gelen gelmeyen her türlü hayvan var..Saat 18:00 gibi parktan çıktık ama doyamadım desem yeridir. Türkiye'ye döndüğümde eniştem Berlin'deki hayvanat bahçesinin bunun 5 katı büyüklükte olduğunu söylediğinde kıskançlığımda 5 kat arttı. Giderseniz mutlaka görün derim.

Dönüş yolculuğumuz Pazar günüydü, uçak saati 18:55 almanya saati ile, havaalanına gittiğimizde kontuardaki bayan gidebilirseniz şükredin dedi ve bize 16 euroluk fiş verdi çay kahve içelim diye..Uçağımız rötar üzerine rötar yedi ve saat 23:00'de Stuttgart'tan hareket etti. THY sağolsun yine azizliğini yaptı, çok üzüyorlar beni..Sabaha karşı Türkiye'saatiyle 03:30'da AHL'ye indik sanıım saat 04:30 gibi başımızı yastığımıza koymuştuk..İnsanın evi gibisi yok :)

17 Nisan 2012 Salı

Almanya Gezisi 3

Almanyaları gezdik geldik, artık yaşadıklarımızı ve gördüklerimizi yazıya dökebiliriz. 7 Nisan sabahı saat 05:00 de uyanıp, Almanya'ya götürmek  üzere kayınvalde tarafından hazırlanan dolmaları dondurucudan alıp bavula yerleştirdiğimizde evden çıkmak üzere hazır hale geldik. Taksi durağından çağırdığımız taksi evi bulamayıp bizim sokağı geçti ve geriye gelemedi çünkü başka müşteri almış :) Durağı tekrararadığımda durumu izah etti ve yeni bir aracın bizi almak üzere yola çıktığını bildirdi. Şoförümüz karadenizli bir arkadaş sabah sabah cıvıl cıvıldı, o kadar çok konuştuki dış hatlar gidiş yerine iç hatlar gidişe gitti ve oradan tekrar çıkıp yeniden Dış Hatlar gidişe geçmemiz gerekti..Buradan alınacak mesaj şudur uçuş saatinden en az 3 saat önce evden çıkmak iyidir ki bizim ev normal koşullarda havaalanına 15 dakika..Online check-in yaptığım için gittiğimizde işlemleri çabucak bitirdik, bu arada bir önceki Lodra dönüşümüzde başıma gelen koltuk arası darlığı sorununu aşmak için acil çıkışta bulunan koltukları aldık.. Uçuş saati 08:20 idi ve bayağı bir zaman kalmıştı, bizde gidip wings lounge'da güzel bir kahvaltı yaptık..Uçuş normal süresi içerisinde gerçekleşti ve öngörülen sürede Stutgart havalimanına indik, pasaport kontrol noktasına geldiğimizde 4 tane gişe olduğunu ve 2'sinin Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşlarına diğer ikisinin ise "Diğer" lerine ayrıldığını üzülerek gördüm. Üzülerek gördüm çünkü uçağın neredeyse tamamına yakını Türk vatandaşı ve hepimiz aynı kuyruktayız. Bu arada bir parantez açıp şunu söylemek isterim; bu Türk'lerin hepsi ya orada doğmuş yada uzun yıllardır Almanya'da yaşıyorlar ama Türk pasaportu taşıyorlar. Muhtemelen kendilerince duygusal bir takım sebepleri var, sanki Alman vatandaşlığına geçerlerse Türkiye'ye ihanet etmiş gibi olacaklarını düşünüyorlar yada Türklük bağlarının kopacağını düşünüyorlar, bilemiyorum ama benin fikrim hepsinin yaşadıkları ülkenin vatandaşlığını alması gerek ülkemiz için ve gerekse de kendileri için iyi olur.Böylece Almanya'da seçme ve seçilme, oy verme hakkını elde ederler ki bu da siyasal bir güç olma anlamında önemlidir. Herneyse kuyrukta bekliyoruz önümüzde çok kişi var ve birden gişelerden birisi kapandı, gişede çalışan polis problemli olduğunu düşündüğü bir şahısla birlikte uzaklaştı.Kaldık mı tek gişeye, beklemeye devam ediyoruz bu arada insanlar söyleniyor, ayrımcılıktan söz ediliyor, madem bu tür bir sorgu sual yapılacak neden İstanbul'dan vize aldık deniliyor. Bu kişilerden birisi de sıradaki bir gençten yadım istedi Alman polise derdini anlatmak için, bizim genç çat pat Türkçe konuşabiliyordu ancak adamın hoca olduğunu ve camide çalışmak için geldiğini anlattı. Sıra bize geldiğinde Didem pasaport polisi ile muhattap oldu, ben hiç konuşmamayı tercih ettim :) ingilizce olarak geçen konuşmada ne amaçla Almanya'ya geldiğimiz tekrar sorgulandı ve pasaportlar kaşelendi. Alman devletinin Türk vatandaşlarına karşı davranışlarında bir olumsuzluk sezinlemedim dersem yalan olur. Bagajlarımız aldık ve çıkış kapısına doğru ilerledik, kapıdaki üstündeki üniformadan görevli olduğu belli olan şahıs elimizdeki duty free çantasını görmek istedi bizde gösterdik. Bavullarda herhangi bir şey varmı diye sordu yok dedik :) Almanya'ya kişi başı 1 karton sigara sokabiliyorsunuz, çünkü orada Marlboro sigaranın paketi 10 Euro gibi bir şey, gümrüksüz sahada ise kartonu 50 Euro biz ise İstanbul'daki duty free'den kartonu 24 Euro'ya aldık.Fiyat farkına bakın.. Neyse çıktık ve bizi bekleyen Didem'in Almanya'da yaşayan amcası ile buluştuk, onun arabası ile şehir merkezine indik. Orada bir kahve içip biraz gezmek istiyorduk, önümüze bir pazar yeri çıktı ilginç bitki ve çiçekler dikkatimizi çekince pazara daldık. Meyve sebze fiyatları bize kıyasla biraz yüksek, değişik ürünler vardı, küçük rakı şişesi gibi şişeler içinde satılan bir içecek aldım Şnaps diyorlar, değişik esansları olan bir likör alkol oranı yüksek, kadına ödemek için €500 uzattığımda kadın afalladı ve kapitalistmisin filan gibi Almanca bir şeyler söyledi, amca bunun bir tür şakayla karışık hakaret olduğunu söylediyse de epey güldük. Büyük küpürler pek kullanılmıyor, parayı bozdurmak sorun olabiliyor bilginize..Sonrasında kahveler içildi, yol müzisyenleri dinlenildi, savaş karşıtlarını yaptığı bir gösteri yürüyüşü vardı ona bile katıldık kısa bir süre, benim için bir tecrübe oldu hayatımda hiç bir protestoya katılmadığım düşünüldüğünde.
Akşam şnapsları içtik uyuduk..
Sürecek...

29 Mart 2012 Perşembe

Almanya Uçak Bileti

Uzun süre işim ile ilgili durumun netleşmesini beklediğimizden uçak biletini alamadık. Bir kaç kez rezervasyon yaptırdım ancak THY sadece 3 gün gibi bir süre için rezervasyonu tutuyor. Ayrıca rezervasyon yaptırdığınız gündeki fiyatlar biletlemede geçerli olmuyor. Oluşan yeni fiyat neyse o uygulanıyor. Her neyse bizim esas istediğimiz gidiş saati 7 Nisan 19:30 İstanbul Atatürk Havalimanı çıkışlı idi, ancak bu saate bilet almak istediğimizde sabah saat 08:20'de kalkan uçaktan 400.- lira daha pahalı çıkıyor. Bu durumda bende sabah uçağına yer almak zorunda kaldım. Bileti THY sitesinden almak istemiştim ancak kredi kartına taksit uygulamaları olmadığından alamadım. Net'ten yaptığım araştırmada Trek Turizm firmasına ait olan bir siteye ulaştım. Sitenin internet sayfası çalışmadığı için bileti Beşiktaş şubelerinden Wings kartla satın aldım 3+3 taksit. Yani 3 taksit satıcı yaptı +3 taksitte Wings Card ilave etti.

Toplam bilet bedeli 1,336.- liraya geldi. Vizeye harcadığımız 300.- lira ve 30.- lirada yurtdışı çıkış fonu hesaplarsak şu an için maliyet 1,700.- lirayı buldu.

Daha ucuz uçuşlarda var tabii, German Wings, TUIfly ve Lufthansa Sabiha Gökçen çıkışlı aynı bileti iki kişi için 690.-liraya veriyor. Neredeyse yarı yarıya ancak uçuş saatleri biçimsiz, sabah saat 04:10 da İstanbul'dan çıkıyor gece 02:20 de İstanbul'a dönüyor.

Bizim açımızdan bu saatler çok uygunsuz oluyor haliyle :) Neyse bakalım, to be continued..


ünal karagöz, didem uysal karagöz











ucuz uçak bileti, ucuz bilet, cheap flights,cheap transportation, easy, hotel, otel,seyahat,almanya,stuttgart,straousbourg,bern,münih,münchen,münich,isviçre,switzdeerland,zürich,zurich,zürih,alpler,rotenburg am

28 Mart 2012 Çarşamba

Kredi Kartları

Uzun yıllardır kredi kartı kullanıyorum, bunların içinde en eskisi Garanti Bankası Bonus kart, sanırım 15 yılı aşkın süredir kullandığım bir kart. Son bir yıl içerisinde 2 kez bu kart ile sorun yaşadım. Sorunum kartın bana bonus puan yüklemesi ve sonrasında yüklediği bonus puanı silmesi. Birinci kez 40 lira bonus puanı kullanmadığım için silmişlerdi telefonla aradım ve karşıma çıkan görevliye bu tür bir uygulamanın sağlıksız olduğunu, bana para yüklemesi yaptıklarında beni bilgilendirmeleri gerektiğini söyledim. Güya sorunum dinlendi ve herhangi bir dönüş olmadı. Benim para buhar oldu, sonrasında yaklaşık 2 ay kadar önce tekrar 40 lira bonus yüklemişler sonra silmişler, bunu da kredi kartı ekstresinden gördüm. O gün bugündür kartı kullanmıyorum, sürekli mesaj gönderiyorlar yok şu kadar harca bu kadar bonus :) kardeşim siz benim kazandığım hakkımı elimden alın sonra da benim sizinle iş yapmamı bekleyin. Bu ne perhiz bu ne lahan turşusu..Ülkemizde hiç bir yerde hiç bir kurumda iyi niyetli yaklaşımların olmadığını müteaddit defalar görmek benim ülkemin geleceğine dair inancımı sarsıyor açıkcası..Diğer bankaların kart hizmetleri daha mı iyi? Böyle bir şey söylemek de mümkün değil! Sonuç bir kart seçip devam etmekte, şu anda Akbank Wings Black kart kullanıyorum tüm işlemlerimde, mil puan verecekler uçacağız bakalım :)
Bir de aklıma gelmişken şu sık sık gelen şu kadar kredi verelim bu kadar ayda ödeyin, şu kadar taksitlerle filan gibi zırt pırt gelen gereksiz mesajlar.Sanki bedava para veriyorlarmış babalarının hayrına gibi.Bu nedir ya? Bu konuda bizim haklarımız koruyabilecek bir yasal uygulama yok mudur? Vatandaşı kandırmak için sanki bedavaya para veriyorlarmış gibi saçma taktikler. Bu işlere de artık bir son verilse iyi olur. Dünya'da bu bankacılık nasıl yapılıyorsa sizde öğrenin öyle yapın. Gerçi bu işin insan kaynakları nereden, bizim memleketimizden, adamın aklına gelen yöntem bu, yaratıcılık sınırlı olunca..
Bunu neden yazıyorum, beni sürekli sinirlendiriyorlar ve ben tüketici olarak bişey yapamıyorum, devletimizde sağolsun alacağı yoksa kurumlarla vatandaşı arasında olan bitenle pek ilgilenmez. Alacağı olursa sonuna kadar faizi ile alır. O konuda üstüne yoktur, ama vatandaşlar dolandırılıyormuş ne gam.. Yeterki dolandırıcılar vergilerini ödesinler, mevzuat baba haklarını korur :) Adamlara bal yaparken kullanılan esansın üretimini yasaklamışlar onlarda yürütmeyi durdurma kararı almışlar..Gülünecek iş, kardeşim bu işi yasakladıysanız neden yürütmeyi durdurma talebini kabul ediyorsunuz..Ben bilemem tabii kendilerince geçerli sebepleri vardır. Benim bildiğim yegane şey "Hukukun üstünlüğü tesis edilmelidir" ve "Hukuk herkese eşit şekilde uygulanmalıdır" tabii bunları bilmek için üniversite okumaya gerek yok, binlerce yıl önce gelen dinlerin temel kuralları arasında yeralıyor.
Hamiş. Serbest piyasa babasına bile acımaz.

23 Mart 2012 Cuma

23 sentlik asker

23 sentlik askere dair

mister dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
yahut da aynı hesapla mister dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
istanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
yalnız bir mesele var mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidicek,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela mister dallas,
yeller eserken yerinde sizin new york'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
elinde bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
dahası var dallas,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince bedrettin'in…
o, tornacı hasan, köylü memet, öğretmen ali'dir,
kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 eylülü'dür.
dedim ya, mister dallas,
herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
ucuzdur vardır illeti.
hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük türk milleti.

nazım hikmet ran
16.7.1953

18 Mart 2012 Pazar

Çanakkale Şiirleri

Çanakkale'de bizim için ve vatan için can veren ve şehit olan bilinen 250 bin askerimize, onları sevenlere, onların sevdiklerine, onlara yananlara Allah'tan sonsuz ve sınırsız rahmetini daim kılmasını dilerim.
Amin...

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber

Mehmed Akif ERSOY

15 Mart 2012 Perşembe

Almanya Gezisi 2

Dün itibarı ile pasaportlarımız elimize ulaştı. 1 gün içerisinde vize verilmiş, bu güzel bir şey tabii..Ancak tam kalış süremiz kadar vize verilmiş olmasına bir anlam veremedim. Daha önce Fransa Konsolosluğundan aldığım Schengen vizelerinin en kısa sürelisi ilk aldığım 3 ay geçerli olan idi.. Almanya bu vize konusunda biraz cimri davranmış, vize için kişi başı 60 Euro ödediğimiz düşünüldüğünde daha uzun geçerliliği olan bir vize verilmiş olmasını beklerdim.  Daha önce Almanya'ya gezmeye giden 2 kişiye bu kadar sınırlı süre için vize verilmesini daha önce pasaportlarında Schengen vizesi olmamasına bağlamıştım, ancak anlaşılan bu Almanya Başkonsolosluğu'nun mahsus uygulamasıymış İlginç :) Biz sonuçta turistik bir geziye gidiyoruz, Almanya'da kalmak yada ona benzer bir niyetimiz yok. Vize talep ettiğimiz tarihte bir aksilik olur da gidemezsek bizim 300 lira çöpe gitmiş olacak, hadi bizi öldürmez ama akrabalarını görmek için oraya giden insanlar seyahatlerini gerçekleştiremezlerse onlara yazık olur. Her neyse demek ki bir daha Almanya'dan Schengen vizesi alınmayacak.

Almanya ile ilgili deneyimlerimi paylaşmaya devam edeceğim...

13 Mart 2012 Salı

Almanya Gezisi

Almanya vizesi için ilk aşamada Konsolosluğun yetkilendirdiği IKS firmasının 212 - 340 4900 numaralı telefonunu aradım. Ararken pasaportlarınızın yanınınızda bulunması gerekiyor. Kredi kartınızı bildirerek 23TL ödeme yapıyorsunuz. Size gereken tüm dökümanları size telefonda bildiriyorlar ve e-mail adresinize de aynı bilgileri gönderiyorlar.
Sonrasında bize verilen randevu gününde belirtilen saatten 15 dakika önce konsolosluk binasının alt bölümünde bulunan vize bölümüne girdik. UPS ile pasaportu adrese gönderme hizmetinden faydalanmak istediğimiz için öncelikle UPS firmasına 20 TL ödeme yaptık. Bize verilen kargo poşetiyle birlikte IKS yetkililerinin yanına gittik ve orada evraklarımızı kontrol ettirdik ve düzene koyduk. Bu işlemden sonra sıra numarası alınmaı gerekiyor, Ticari ve Turistik olarak 2 değişik sıra var, bizimkisi turistik olduğundan o şekilde numara aldık. 
Almanya vizesi için gerçekten çok fazla başvuru var, 14 adet vize başvuru bankosu oluşturulmuş. Herbirinde bir çalışan gelenlerle ilgileniyor, Alman metodolojik yaklaşımını ve düzenini hissettiriyorlar. Sıra bize geldiğinde ilgili bölüme girdik ve evraklarımızı teslim ettik. Çok fazla soru sorulmadı, çok kibar bir bayan çalışan  bizimle ilgilendi. Şimdilik vize verileceğini düşündüğümüz pasaportu bize geri göndermelerini bekliyoruz. Gelişmeler yakında...

8 Mart 2012 Perşembe

8 Mart Dünya Kadınları Günü


Daha iyi çalışma koşulları talebi ile başlayan grev ve getirdikleri;

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.

26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler'in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York'ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.


Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.

"Kadınlara ve kız çocuklara karşı şiddetin dokunulmazlığına son"
BM'in güne özel logosu.

Kadına karşı şiddet ve 2007 itibariyle dünya geneli veriler şöyledir:

Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.
Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.

    Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolardır.

    Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.

    En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir.

    Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir . Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur.
    Sistematik tecavüz yeryüzündeki birçok çatışmada bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda soykırımı (1994) esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.

    Araştırmalar, kadına karşı şiddet ile HIV virüsü arasında yükselen bağlantıyı göstermekte ve HIV bulaşmış kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını, şiddet kurbanlarının da HIV bulaşma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.

ünal karagöz, unal karagoz

28 Şubat 2012 Salı

Paris'te bir gece yarısı


Yapım:2011 – ABD
Tür:Dram, Fantastik, Komedi, Romantik,
Senaryo/Yönetmen:Woody Allen,
Oyuncular:Adrien Brody, Rachel McAdams

Güzel bir film, eğlenceli vakit geçirtti, biraz Paris'in tanıtım filmi gibi de olmuş. Ama ben Paris'i seviyorum. Çekimler ve görüntüler çok güzel, izlemenizi tavsiye ederim.

ünal karagöz, unal karagoz

26 Şubat 2012 Pazar

26 Şubat 1870

Newyork'da ilk metro çalışmaya başladı. Dikkat edin metro için ilk çalışma başlamamış, ilk metro faaliyete geçmiş :) 26 Şubat 2012 Türkiye İstanbul, metro istasyonu halen Şişhane'den Maslak'a gidebildi. Bu nasıl iştir acep adamlar bizden 150 yıl önce ilk metroyu çalıştırmış, o tarihlerde bizim durumumuz neydi acep? Kuru kuruya övünme konusunda bizi kimse tutamaz. Ama lafın özü şudur ki: Eller gider ay'a biz gideriz yaya..Vesselam...

ünal karagöz, unal karagoz

23 Şubat 2012 Perşembe

Bir fıkra

İngiliz gazeteci, Sina
Dağı'nda karşılaştığı bir Bedevi'ye
sorar:
"Sence lider
kimdir?"

Bedevi;


"Bir tanım yapmak
yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim?"
der.

Gazeteci; "Elbette,
anlat öykünü" diye yanıtlar.

Bedevi
anlatır;

"Benim gibi bir
Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında,
Sina Çölü'nde yol almaktadır.

Birden ufuk çizgisi
kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar,
bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru,
telaşla kanat çırpmaktadır.

Çölün mutlak
sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Deneyimli Bedevi;
bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının haberc
isi olduğunu hemen anlar.

Devesini çökertir,
üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı,
kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa
bağlar.

Sonra yine heybelerden,
katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük
çadırın alelacele kurup, içine girer ve kapı
örtüsünü her iliğinden düğümler.

Son düğümü henüz
atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır.

Küçük çadır
havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu
kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır
yüzeyine çarpmaktadır.

Her kum tanesinin,
boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi
bedenine saplandığı deve, dile gelir:

'Efendi, canım çok
acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir
misin?' der.

Dışarıda olmanın ne
kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu
dileğini kabul eder ve

'Peki, başını
çadıra sokabilirsin.' diyerek, kapıyı bağlayan
düğümleri boşaltır.

Durmak bir yana, fırtına
giderek daha da g emi azıya almaktadır. Deve, sahibine
tekrar yalvarır;

'Efendi, derimin en
ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. İzin
ver, boynumu da çadıra sokayım.'

Biraz ikirciklenmeyle, bu
isteğe de 'Peki' der Bedevi.

Fırtına, sanki sonsuza
dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha
acıklı bir sesle yalvarır;

'Efendi, ne olur,
hörgücümü de çadıra sokmama izin ver..'

Bedevi bu son isteği de
kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle,
küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer
kalmamıştır.

Bu duruma, Bedevi'den
önce, deve tepki gösterir;

'Efendi, bu çadır
ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının
çaresine baksan.'

'Lider kimdir?'
demiştiniz; bu hikayeyi mesnet alarak cevap
vereyim;

Lider; devenin başını
dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen
insandır."

20 Şubat 2012 Pazartesi

00359877856527 Dikkat!!!

Yukarıdaki numara ve benzer numaralardan sık sık cevapsız çağrı alıyorum. Bu ülke kodu Bulgaristan'a aitmiş. Web'de biraz araştırdığımda bu ülkeden gelen aramaların (tabii Bulgaristan'da eşiniz dostunuz akrabanız yoksa) bir takım kadınlar kullanılarak, sizi kandırmaya ve bir şekilde dolandırmaya çalışıyorlarmış.
Acizane tavsiyem, hiç bir şekilde sizi arayıp çaldıran herhangi bir numarayı geri aramayın. Böylece kimseye sizi kandırma şansı vermemiş olursunuz. Zaten insanın kandırılması tarih boyunca hep zaafları üzerinden olmuştur. Tüm insanların bir takım zaafları vardır. Maalesef ülkemizde erkeklerde kadınlara yönelik güçlü bir zaaf sözkonusudur. Bu zaafı bilen çeşitli ülkelerden kadınlar, Türk erkekleri ile kontak kurarak gerek telefonda ve gerekse internet dating ( randevulaşma) sitelerinden, bazende evlilik sitelerinden ülkemizin saf ve azgın ve biraz da hülyalı (yani ham hayaller peşinde koşmayı seven) erkeklerini kandırıyorlar.

16 Şubat 2012 Perşembe

Depremde ne yapmalı?

Deprem anında nasıl hareket edilmeli?
       1. Deprem anında hızlı ve kararlı hareket etmeniz gerekmekte.
       2. Önceden planlanmamış bir şekilde hareket etmemeniz paniğe sebep olur.
       3. Önceden bir eylem planı oluşturmak bu nedenle önemli.

SÜREKLİ HATIRLAMANIZ GEREKEN SEY

Deprem anında tehlikenin aşağıdan değil yukarıdan geleceği. Dolayısıyla nerede olursanız olun, gözünüz yukarıda, olası tehlikeleri gözler durumda olsun!
      
Zemin (giriş) katında,
Deprem anında binadan kaçmak için sadece 10 saniyeniz var. Bu durumda giriş kat dışında kaçış için yeterli zamanınız yok. Zemin katında iseniz, derhal dışarı çıkın. Ancak dışarı çıkmanız binanın oluşturduğu tehlikeden uzaklaştığınız anlamına gelmez. Binanın yıkım gölgesinden bir an önce uzaklaşmanız gerekmekte. Böyle bir zamanınız ve olanağınız yok ise dışarıda bir aracın yanına (asla içine ya da altına değil) cenin pozisyonunda (yine yukarıyı gözler durumda) uzanın. Açık havada yukarıdan gelecek tehlikelere karşı (düşen nesneler, elektrik kabloları vs. gibi) en emin yer bir ağaç altıdır.

Üst katlarda,
  • Asla binadan çıkarak kaçmaya çalışmayın. Unutmayın, yeterli zamanınız olmayacak.
  • Asla merdivene çıkmayın, hatta daire kapınıza bile gitmeyin, çünkü binaların en zayıf yerleri merdivenleri. Binanız sağlam kalmasına rağmen, merdivenlerinizin yıkılma olasılığı var.
  • Asla balkona çıkmayın. Balkonlar binaların zayıf ve desteksiz bölümleri.
  • Asansöre asla ama asla binmeyin. Sarsıntı anında asansörler binadan bağımsız hareket eder. Her deprem sonrasında asansörlere bakım yaptırılmasında büyük fayda var.
  • Pencerelere yaklaşmayın. Deprem anında camların patlayarak 6 metreye kadar cam fırlattığı bilinmekte.

Sığınabileceğiniz mekanlar
  • Salon ve yatak odaları içindeki eşyaların niteliği dolayısıyla sığınmak için en kötü mekanlar. Çok çaresiz kalmışsanız dahi, yatakta yatarak beklemeyin, en kötü ihtimalle yataktan düşün. Gardırobun üstünüze düşmesinden korunabilirsiniz.
  • Beyaz eşya önleri (devrilme riski olan buzdolabı hariç) en iyi sığınma mekanlarıdır. Mutfakta fırın, bulaşık makinesi ve deep freeze önü, banyoda çamaşır makinesi veya döküm küvet önü gibi. Bu tip eşyalar ezilme durumunda yere yapışacak kadar ezilmezler ve size bir yaşam alanı sağlarlar.
      
Kurtarma ekiplerinin öncelikle bakacağı mekanlar, mutfak ve banyo olacaktır.
      
Nasıl Sığınılmalı?
  • Unutmayın, önceden bir eylem planınız olması size zaman kazandırır. Aile olarak, mutlaka önceden nerelere kimlerin sığınacağının planını yapın.
  • Deprem anında sığınma noktalarına giderken birbirinizle konuşarak haberleşin.
  • Sığınma noktanızda cenin pozisyonunu alın. İnsanın en yaşamsal bölgeleri baş, karın ve göğüs boşluğudur. Bu pozisyon sizin bu bölgelerinizi koruma altına almanızı sağlar.
  • Unutmayın, gözünüz sürekli yukarıda olmalı. Kendinizi üzerinize düşebilecek bir cisimden korumanız gerekebilir!
     
Çatı katında iseniz,
Terasa (balkon üstü değil, binanın ana gövdesi üzerinde yer alan kısım) çıkarak yine yukarıdan gelecek (çatı, kiremit, v.s.) tehlikelere karşı uyanık olun.
      
TOPLU MEKANLARDA DEPREM ANINDA NASIL HAREKET EDİLMELİ?
·         Sinemalarda asla dışarı kaçmaya çalışmayın. Sıra aralarına uzanın. Etrafınızdakileri bu konuda uyarın.
·         Çocuğunuzun okulunda mantıklı bir eylem planı yapılıp yapılmadığını okul yetkililerinden öğrenin, yapılmamışsa yapılmasını talep edin, hatta aktif olarak hazırlıklara katılın.
·         Alışveriş merkezlerinde deprem sonrası yangın riski yüksektir. Bir alışveriş merkezine gittiğinizde, mutlaka yangın merdiveninin yerini öğren ve deprem anında hızlı ve kararlı bir şekilde oraya yönelin.
·         İşyerinizde deprem anında yukarıdan gelecek tehlikelere karşı (asma tavan, armatür, v.s.) masa altına sığınabilirsiniz. Yakın iseniz garaja kaçarak araba yanına cenin pozisyonunda uzanabilirsiniz. Yangın merdivenine giderek merdivenden yukarı çıkabilirsiniz. Bu sizden sonra geleceklere yer açar.
                  
Alıntıdır.

15 Şubat 2012 Çarşamba

Domino's Pizza hakkında şikayetim ve genel bir değerlendirme..

14 Şubat 2012 akşamı yemek yapmakla uğraşmamak için yemeksepeti.com üzerinden Domino's Pizza'ya 2 Adet Orta Boy Pizza + Litrelik İçecek menüsü siparişi verdik. Siparişi verdiğimizde saat 21:01 idi, yaklaşık 1 saat geçti ve siparişimizden hiç ses yoktu! Önce yemeksepeti.com'a canlı yardımdan ulaşmaya çalıştım ancak mümkün olmadı, kendilerine durumu bildirir bir mail attım. Daha sonra Domino's Pizza Şirinevler'i aradım ve siparişimizin durumunu sordum, az önce siparişiniz yola çıktı bilgisini verdiler. Saat 22:10 itibarı ile pizza siparişimiz elimize ulaştı, ancak içecek gelmemişti ve ödeme için istediğimiz pos cihazı da unutulmuştu. Pizza neredeyse soğuktu, Domino's Pizza Şirinevler'i tekrar aradım ve "30 dakikada siparişiniz elinizde olmaz ise ödeme almıyoruz" taahhütlerini  sordum ve aldığım cevap şu oldu; kötü hava şartlarında bu koşul geçerli değilmiş, dışarıda çok yağmur yağdığından ve 14 Şubat olmasından ötürü üzüntülerini bildirdiler. Ayrıca gelmeyen litrelik içeceğide hemen göndereceklerini söylediler. Bende kendilerine bu durumu Genel Müdürlüklerine bildireceğimi söyledim. Nitekim Genel Müdürlüklerine de bir şikayet maili attım, ancak 15 Şubat saat 14:08 itibarı ile kendilerinden herhangi bir dönüş olmadı. Yemeksepeti.com kendilerine gönderdiğim mesajı cevapladılar. Bu yaşadıklarımızdan benim anladığım şudur; biz müşterilerin satıcı firma nezdinde hiç bir değeri yoktur, içecek siparişi verdim gelmedi, siparişten 70 dakika sonra pizza soğumaya yakın halde geldi ve şirket benden aldığı parayı hakettiğini ve taahhüt ettiği hizmeti doğru şekilde yerine getirdiğini düşünüyor. 
Global şirketlerin bireysel tüketiciye verdiği değer sıfırdır. Görsel ve basılı medyayı kullanarak tüketicilere sürekli yalan söyleyerek, yoğun beyin yıkama ve koşullandırma faaliyeti yürütmekteler. Biz sağılanların sesi hiç bir şekilde hiç bir yerde duyulmamaktadır, sizin bir şikayetiniz olsa dahi birey olduğunuzdan ve ekonomik güç olarak büyük şirketlerin karşısında hiç olduğunuzdan, tabiri caizse sinek gibi eziliyorsunuz. Avukatınız yok, haklarınızı bilemiyorsunuz. Karşınızdaki devasa şirketlerin yüzlerce kişiden oluşan avukat orduları var, en iyi avukatlara sahip oluyorlar. Sizin talep edebileceğiniz hakların neler olduğu, şikayetlerinizin neler olabileceği bu avukat ordusu tarafından öngörülüyor ve bunların tamamı için şirket lehine sizin aleyhinize olacak bütün tedbirler alınıyor. Bu noktada tüketiciye sahip çıkması gereken Devlet ve kurumlarıdır. Ne yapılması gerekir, yalan yanlış reklamların medyada yayınlanmasını Devletin engellemesi gerekir.
Reklam = Yalan olmaktan çıkmalıdır, düşük gelirli, az eğitimli, yetersiz düşünebilme kapasitesine sahip, zavallı sayılabilecek insanların haklarının global yamyamlar tarafından sömürülmesine dur denilmelidir. Kapitalizmin acımasız pençesinin tırnakları Devlet ve kurumları tarafından törpülenmelidir.

Kan Grubu Tablosu


Kan Grubunuz
Kan verebilecekleriniz
Kan alabilecekleriniz
A+
A+ AB+
A+ A- 0+ 0-
0+
0+ A+ B+ AB+
0+ 0-
B+
B+ AB+
B+ B- 0+ 0-
AB+
AB+
Hepsi
A-
A+ A- AB+ AB-
A- 0-
0-
Hepsi
0-
B-
B+ B- AB+ AB-
B- 0-
AB-
AB+ AB-
AB- A- B- 0-

ÜnalKaragöz, UnalKaragoz, Ünal Karagöz, Unal KARAGOZ, Ünal KARAGÖZ

14 Şubat 2012 Salı

Satış ve Pazarlama taktikleri

0534 935 1049 numaralı telefondan 14 Şubat sabah 08:43'de aşağıdaki mesajı aldım: "Tebrikler! Hediye dijital Fotograf makinesi Mp5 kazandınız. Hemen
0216620 9595 u arayın. HEDIYENIZI ve tasarruf cihazinizi almayi unutmayin.02166209595 POSAV TEK"
Geçen gün beni arayanların yeni bir çabası, bu konuyu internetten araştırdığımda bu kişilerin kendilerini arayanlardan kredi kartı numarası istediğini ve ellerinde bulunan elektrik tasarrufu yapan cihazı size tabiri caizse kakalamaya çalıştıklarını okudum. Bu tür ne idiğü belirsiz numaralardan size gelen mesajları kaale almayın ve kesinlikle aramayın. Bu numaraların bizim telefonlarımıza fütursuzca arama yapması ve mesaj göndermesi nasıl bir satış pazarlama anlayışıdır, ülkemizde bu konular ile ilgilenecek ve fakir fukaranın ve saf vatandaşların kandırılmasını engelleyecek kurum ve kuruluşlar yokmudur? Eğer varsa bir an önce bunların engellenmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmalarını ve tedbir almalarını bekliyoruz.
Ünal Karagöz, Unal Karagoz, unal

13 Şubat 2012 Pazartesi

BEN YÜRÜREM YANE YANE

Ben yürürem yane yane, aşk boyadı beni kane
Ne akilem ne divane, gel gör beni aşk neyledi
Gâh eserem yeller gibi, gâh tozaram yollar gibi
Gâh akaram seller gibi, gel gör beni aşk neyledi

Akan sulayın çağlaram, dertli cigerem dağlaram
Şeyhim anuban ağlaram, gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni, ya vaslına erdir beni
Çok ağladım güldür beni, gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürem, ol yari düşte görürem
Uyanıp melul oluram, gel gör beni aşk neyledi
Miskin yunus biçareyem, baştan aşağı yareyem
Dost ilinden avareyem, gel gör beni aşk neyledi

Akıl : akıllı
Divane : deli, meczup
Melül : elem
ünal karagöz, unal karagoz,unalkaragoz,ünalkaragöz,Ünal KARAGÖZ, Unal KARAGOZ